Size bir telefon kadar yakınız
0850 303 20 71 (Dahili 7)
0212 437 17 15
Dil Seçin
tr

TARİHİMİZİN KARA LEKESİ

29.09.2018
TARİHİMİZİN KARA LEKESİ

TARİHİN KARA LEKESİ: MENDERES’İN İDAMI

“Ben insanları severdim.

İnsanların sevdiklerini, hem de yurdumu…

Daha da sevmeye artık zaman yok.

Dışarıya darağacı kurdular.

Altı kişi yakınında durdular.

Belli ki vakit tamam…

Şimdi bir daha anlıyorum:

Bu vatanı sevmek kolay değildir.

Ama bu toprağın sevenleri hep olacaktır.”

Adnan Menderes yaşadığı dönem itibarı ile Türk Halkının sevgisini kazanmış, 10 yıl başbakanlık yapmış, 30 yıl milletvekilliği yapmış vatanını seven bir insandır. Ayrıca Menderes deyince akla belki de Türk siyaseti tarihinin unutulmayacak kara lekesi de gelmektedir. 10 yıl boyunca ülkesine vatanına başbakanlık yapmış bu vatan evladı vefasızca idam edilmiştir.

Kısaca hayatından ve özel yaşamından bahsetmek gerekirse, Adnan Menderes 1899 yılında Aydın’da doğar. Babası İbrahim Ethem Bey, annesi Tevfika Hanım’dır. Babası Menderes daha küçükken verem illetinden gözlerini hayata yummuştur. Hemen arkasından annesi ve kız kardeşini de bu illet yüzünden kaybedip yapayalnız kalmıştır. Menderes lise dönemlerinde kendi kültürü ile yetişmek istediğini, Türk medeniyetinin diğer medeniyetlerden aşağı kalmadığını o zaman hocası olan Celal Bey’e anlatır. Adnan Menderes, Aydın’da 9 Eylül 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasının İl Başkanlığı ile ilk kez aktif siyasî hayata atıldı. Serbest Cumhuriyet Fırkasına, partinin lideri Fethi Beyin Aydın’a geldiğinde kendisiyle görüşmesinden sonra girdi. Bahsi geçen görüşmenin yanı sıra, fırkanın ekonomide liberalizmi benimsemesinin de etkisi vardır. Bu dönemde Aydın Ticaret Odası üyesi olan ve Ziraat Odası başkanlığı yapan Menderes, iktidarın ekonomi politikasından da memnun değildi. Bunların yanında Menderes’in CHP’ye karşı siyasî hayata atılmasında, kendisinin 1922-1930 yıllarında yaşadığı ekonomik hareketlerin ve karşılaştığı idarî meselelerin de büyük etkisi vardı. Menderes siyasete önceleri soğuk bakmış herhangi bir siyasi oluşumun içinde yer almamıştı. Siyasete uzak durma nedenleri arasında çiftlik işlerinden başka, eşi Berrin Hanımın bu konudaki açık isteksizliği de rol oynamış görünmektedir. Çünkü Berrin Hanımın dayısı Refik Beyin damadı, eski İttihatçılardan Dr. Nazım Bey, İzmir Suikast davasında yargılanıp, idama mahkûm edilmişti. Bu yüzden, Berrin Hanım, Adnan Menderes’in siyasete girmemesi konusunda diretmiştir. Öyle ki, Adnan Bey’in siyasete girdiğini öğrenince kendisine niçin politikaya atıldığını soran bir telgraf gönderir. Dolayısıyla, Menderes’in siyasete girmesinde, eşi Berrin Hanımın bir katkısının olmadığı; tam aksine, engelleyici bir tavır takındığı anlaşılmaktadır.

Adnan Menderes, Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasından önce, CHP’den partiye girme teklifi almış; fakat kabul etmemişti. Daha sonraları Celal Bayar’ın başkanlığında, içinde bildiği ve fikirlerine inandığı kişilerin de yer aldığı bir kurulun etkisiyle CHP’ye girmeye karar verdi. CHP’nin Aydın Vilayeti İdare Heyetinin başkanlığını üstlendi. 1931 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde Aydın’dan milletvekili olarak 42 yaşında TBMM’ye girdi. 5, 6 ve 7. dönemlerde de CHP milletvekili olarak mecliste bulundu. Ocak 1945’te Şükrü Saraçoğlu Hükümeti’nce hazırlanan Toprak Reformu tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulduğunda, bu tasarı aynı zamanda CHP içindeki muhalefetin ortaya çıkışına da imkân hazırladı.

Tasarı kanunlaşmadan 3 gün önce, 7 Haziran 1945 tarihinde İzmir Milletvekili Celal Bayar, İçel Milletvekili Refik Koraltan, Kars Milletvekili Fuat Köprülü ve Aydın Milletvekili Adnan Menderes imzalarıyla CHP Meclis Grubu’na verilen ve Türkiye’nin demokrasi tarihine ―Dörtlü Takrir diye geçen önerge, parti içi çatlama ve ardından gelen şiddetli kopuşun ilk adımıdır. 7 Haziran 1945 tarihinde verilen önerge, CHP Meclis Grubu’nun 12 Haziran günü yaptığı toplantıda okundu ve reddedildi. Önergenin reddinin gerekçesi ise, grup başkanlığının bildirisinde, müracaatın usul bakımından hatalı olduğu, kanun değişikliği için Meclise, tüzük değişikliği için ise kurultaya tekliflerin getirilmesi gerektiği şeklinde açıklandı. Takrire imza atan milletvekillerinden Adnan Menderes ile Fuat Köprülü Vatan Gazetesi’nde muhalif yazılar yazmaya başlamışlardı. İşledikleri tema, millet egemenliğinin sağlanması, insan hak ve hürriyetlerinin güvenceye alınması, anti-demokratik hükümlerin kaldırılması ve baskıya son verilmesidir. Menderes ve Köprülü’nün yayımlanan makaleleri, CHP yönetiminin takrircilerle ilgili somut bir tavır takınmasına zemin hazırladı. Partinin bilgisi dahilinde olmayan faaliyetlerin, doğrudan parti disiplinini zedeleyici olduğu gerekçesiyle, Menderes ve Köprülü Parti Disiplin Kurulu’na sevk edildi ve Partinin iç durumunu bozmak için partide kaldıklar gerekçesiyle 21 Eylül’de partiden ihraç edildiler. Bu olaydan kısa bir süre sonra Celal Bayar milletvekilliğinden istifa etti. Dörtlü Takriri imzalayanlar arasında olan Refik Koraltan ise partiden ihraç edildi.

14 Mayıs 1950’de yapılan, Cumhuriyet tarihinin ilk tek dereceli, genel, gizli, eşit oy, yargı denetiminde açık tasnif, basit çoğunluk kuralları ile yapılan seçimde Türk halkı Demokrat Parti’yi tartışmasız bir şekilde iktidara taşıdı.

27 Mayıs 1960 yılında Demokrat Parti gayri meşru ve gayri kanuni bir şekilde Silahlı Kuvvetler tarafından bir hükümet darbesiyle devrildi ve TBMM’de çoğunluğu temsil eden DP’li milletvekilleri Yassıada’ya sürüldü. Menderes burada tek başına bir hücreye hapsedilir. Onu en çok üzen şey ise, dört duvar arasında aylarca kimse ile iki laf edememesidir. Menderes’in hücresini çekilir kılan denize bakan penceresidir. Fakat bunu ona çok görürler ve pencerenin camları dışarıyı göstermeyecek bir biçimde boyanır. Her gün kumandana küçük notlar göndererek dışarıya nefes almak için üç dakikalığına çıkmak istediğini belirtir. Fakat on yılın başvekili ve yılların milletvekiline üç dakikalık gökyüzü esirgenir. Menderes tam 15 ay 17 gün ufacık bir odada yalnız ve konuşmaksızın yaşar. Yüksek Adalet Divanı’nın 14 Ekim 1960 günü Yassıada’da görmeye başladığı davalar 15 Eylül 1961 günü sona erer. Menderes’in ölüm cezasına çarptırılmasına karar verilir.

Menderes çok sevdiği halkın kendisinin idam edilmesini bir öç alma meselesi haline getirmesinden çekinir ve bu yüzden idamdan iki gün evvel, aylardır biriktirdiği uyku haplarıyla kendi hayatına son vermek ister. Bir deniz motoru, Menderes’in ölüme gitmeden önce bineceği son vasıtadır. Menderes nereye gittiklerini sorunca, Ada komutanı, hastaneye gittiklerini, doktorların kendisini iyice muayene edeceklerini söyler. Menderes ölüme giderken hastaneye gönderildiğine inanmaktadır. Ve İmralı’ya varır. Artık son anlarıdır ve Menderes’i üç misafir beklemektedir. Bir kanun adamı, bir hoca ve bir cellat…

Son sözleri: “Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.”

Ölüm anında yanından bulunan ve onu son gören kişilerden biri olan M. Yürekli şöyle anlatıyor: “İmralı Cezaevi Müdürü Acarol, Menderes’in idam edilme anını ve idamdan hemen sonra yaşananları şöyle nakletmektedir: ―Menderes’i sehpaya çıkardıklarında YAD Başsavcısı Ömer Altay Egesel Menderes’e: ―Yassıada mahkemeleri sürecinde yaşanan şeyler için kusura bakmayın, görev icabıdır deyince Menderes: ―Hiç kimseye küskün değilim, hiçbir dargınlık duymuyorum diye cevap verdi. Bu sırada cellat idam ipini Menderes’in boynuna geçirdi. Normalde urganın arka tarafa gelmesi gerekirken sağ tarafa kaydırılmış olarak geçirdi. Böyle olunca can çekişme ve çırpınma daha fazla oluyor. Bunu doktorlar da biliyorlardı. Fakat kimse müdahale etmedi ve bu şekilde infaz edildi. Bu yüzden Menderes’in ayakkabısı ayağından çıkmıştı. İnfaz gerçekleştirildikten sonra zabıtlar tanzim etmek için oradan ayrıldık ve hepimiz imza attık. Ben daha sonra tekrar Menderes’in asıldığı yere geldim. Geldiğimde, cellâdın Menderes’i indirmiş, ayakları yere değdikten sonra tekrar ipi çektiğini gördüm. Ne yapıyorsun sen diye sorduğumda bana: “bu evliyaymış, her Perşembe gecesi Yassıada’dan Eyüp Sultan’a kır atın üzerinde gidip namaz kılıp geliyormuş. Onun için ben de uçuruyorum onu, bir daha gidip gelemez” dedi. Ben hemen indirmesini söyledim. İpten alınan Menderes gasil haneye götürüldü. Onu en son gören ve yıkayanların başında olan bendim. Menderes’in göğsünden karnına kadar olan boşlukta sigaralar söndürülmüş, yaralar kurumuş, kabukları olduğu gibi kalmıştı. Buna bizzat başında olan birisi olarak ben şahidim. Yıkandıktan sonra kefenlendi, arabaya konuldu ve götürülüp defnedildi. Yalnız mezarının başına ne bir tahta ne de bir mermer konuldu. Sadece başı ve ayakları belli olsun diye taş konuldu.”

MENDERES’İN SON MEKTUBU

“Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada bir sebep yok. Ölüme karar-ı metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine de 1950’de kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes’in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametin sizinle beraberdir.” ADNAN MENDERES

Nokta Gençlik ve Eğitim Merkezi’mizin hedefi kurumumuzda eğitim gören her gencimizin kabiliyet ve isteğine göre İslam’a ve vatana hizmet edebilecek bir alanda istihdamını sağlamak…

SEVAL ORHAN

Tarih Öğretmeni