
26 AĞUTOS BÜYÜK TAARRUZ VE 30 AĞUSTOS BAŞKOMUTANLIK SAVAŞI
Alaşehir’deki 4.500 evden 4.300’ü yakılırken 3.000 kişi de hayatını kaybetti. Manisa’da ise 14.000 evden sadece 1.400’ü ayakta kalabildi. Kuzeyde Eskişehir tren istasyonunu çevreleyen mahalle yerle bir edildi. Uşak’tan İzmir’e kadar yüzlerce köy, bir dizi Pazar yeri yakılıp yıkıldı.
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonucu Yunan ordusu Anadolu’dan çekilmek zorunda kalmıştı. Büyük Taarruzun başlamasının üzerinden henüz bir hafta bile geçmemiş, Yunan ordusu tam bir bozguna uğramış, Anadolu’dan gitmek zorunda olduklarını anlayan Yunan ordusu ve iş birlikçisi yerli Rum halkı müthiş bir katliam başlatmışlardı. Zira Rumlar ve Yunan ordusu 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından, 15 Mayıs 1919 da İzmir’in işgali ile Anadolu’yu işgale başlamışlardı. Nihai hedef ‘’Megali İdea’’ (Büyük Yunanistan)yı gerçekleştirmekti. Büyük İdeal şimdi ‘’Büyük Felaket’’e dönmüştü.
OSMANLI DEVLETİ’NİN ÇÖZÜLMESİ:
Bilindiği üzere 1299’da kurulan Osmanlı Devleti ilk 10 Padişah zamanında hızlı bir gelişme göstermiş, Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatının ardından ‘’Duraklama Devri’’diye bilinen durgunluk devrine girmişti. 1683 yılında gerçekleştirilen II.Viyana Kuşatması’nın başarısız olmasını müteakiben, 1699 da ki Karlofca Antlaşması ile ilk kez toprak kaybetmiş, bu kayıplar 1789 Fransız İhtilali’nin hız kazanmıştı. 1821 yılında başlayan Mora (Rum-Yunan) isyanı Rusya ile İmzalanan 1829 Edirne Antlaşması ile neticelenmiş ve bağımsız bir Yunan(Grek-Rum) Devleti’nin kurulması Osmanlı Devletince de kabul edilmişti.1912 Birinci Balkan Savaşı ile bütün Ege Adalarını işgal eden Yunanistan, I.Dünya Savaşı sonunda toplanan Paris Konferansına katılarak sahte belgeler ile Batı Anadolu’da Rum nüfusun çoğunlukta olduğunu ileri sürmüş, İngiltere ve Fransa’nın da desteğini alarak 15 Mayıs 1919 da İzmir’i işgale başlamıştı.
BATI CEPHESİNDE HER ŞEY DEĞİŞTİ:
15 Mayıs 1919’da başlayan Yunan işgaline karşı ilk direnişi Kuvayı Milliye denilen yarı sivil yarı asker bölge halkı gerçekleştirdi. Kasım 1920 den itibaren TBMM düzenli ordu birlikleri kurmaya karar verdi. Kurulan bu yeni Türk ordusu Yunanlılara karşı I.ve II.İnönü Muharebelerini kazandı fakat Kütahya-Eskişehir Savaşı’nı kaybetti. Bu kayıp bütün moralleri bozmuştu. Çünkü Kütahya-Eskişehir mağlubiyetini fırsat bilen asker cepheden kaçıyordu. Mağlubiyet ile beraber Türk ordusundan kaçanların sayısı 31.000’i bulmuştu. Kısa süre sonra bu sayı 48.000’e çıkacaktı. İstiklal Mahkemelerinin verdiği 10 yıla varan hapis cezalarını askerler cephede ölüme tercih ediyordu. Kütahya ve Eskişehir’i ile geçiren Yunan kuvvetleri 15 günlük bir hazırlıktan sonra Ankara üzerine yürüme kararı almışlardı. Batı Cephesi komutanı İsmet İNÖNÜ, “Her şey bitti Yakup Kadri! Hayale yer yok. Hakikat bu…’’diyordu Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na.
MUSTAFA KAMAL BAŞKOMUTAN OLUYOR:
Yeni kurulan Türk ordusunun bu ağır mağlubiyeti üzerine, ordunun imhasını engellemek için M.Kamal orduyu Sakarya Irmağı’nın doğusuna çekti. Bu kez TBMM’de moraller bozuldu, tartışmalar çoğaldı. Bir kısım vekiller meclisin Kayseri’ye nakledilmesini isterlerken bir kısmı Ordunun başına M.Kamal’in gelmesi gerektiğini savunmaya başladılar. 5Ağutos 1921’de “Başkomutanlık Yasası’’nı çıkaran TBMM askeri konularla ilgili tüm yetkisini M.Kamal’e devretti. Tekâlifi Milliye Emirleri diye bilinen genelgeyi yayınlayan Başkomutan kısa sürede hazırlıklarını tamamladı ve 22 Ağustos 1921’de başlayan Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan saldırısını Kesin bir ile bozguna uğrattı. TBMM ise kendisini ‘’Gazilik ve Mareşallik’’ ünvanı ile ödüllendirdi. Sakarya Savaşında Türk ordusu 3.700 şehit ve 18.000 Yaralı verirken, Yunan ordusunun kayıpları ise 4.000 ölü ve 19.yaralı, 15.000 esirdi. Türk ordusunun asıl kaybı eğitimini yeni tamamlamış genç subaylardı. Zira toplamda 5.000 civarında olan subaylarımızdan 300’ ü şehit olmuş, 1000 civarındaki ise yaralanmıştı.
BÜYÜK TAARRUZA HAZIRLIK:
26 Ağustos 1071 de ki Malazgirt Meydan Muharebesi ile VATAN edindiğimiz Anadolu topraklarının ve Türk Milleti’nin kaderini belirleyecek son büyük savaş için hazırlıklar hemen başlatıldı. Artık savunma durumundan çıkıp taarruz durumuna geçilmesi gerekiyordu. Vatan başka türlü kurtarılamazdı. Taarruz için: a)Milletin hazırlanması b)Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hazırlanması c) Ordunun hazırlanması gerekiyordu. İzmir rıhtımında başlayan Milli Mücadele hareketi öyle anlaşılıyordu ki yine İzmir rıhtımında sona erecekti. Bu mesafe Taarruzun Başlayacağı Afyon’dan itibaren 550 km idi. Atlı birliklerin piyade askerler ile beraber İzmir’e girmesi için bir yıl daha beklenecekti. Fakat ne TBMM’nin, ne de Anadolu halkının tahammülü yoktu beklemeye… 1919’dan beri evini, eşini, annesini, kız kardeşini, yavuklusunu, ihtiyar babasını, beşikte yavrusunu bırakarak mücadeleye atılan Anadolu yiğidi sabredemiyordu. Her gün aldığı yağmalama, öldürme, soygun haberlerine katlanmak mümkündü. Fakat namusa el uzatılmasına tahammül mümkün değildi. İstiyordu ki bir an evvel şehrine, kasabasına, köyüne, eşine, ailesine kavuşsun, hele hele namusuna el uzatılmasını engellesin, hatta o elleri kırsın. Fakat bir de askeri gerçekler vardı. Hazırlıklar tamamlanmadan yapılacak bir Taarruz, elde edilen başarının, vatanın, bağımsızlığın ebediyen kaybedilmesine yol açabilirdi.
Sakarya zaferinin ardından TBMM ‘’Başkomutanlık Yasası’’nın süresini uzatmamış, M.Kamal’i ‘’DİKTATÖR OLMAK’’ isteği ile suçlamış (günümüzde de ne kadar tanıdık bir ifade değil mi?) fakat M.Kamal’in sert tepkisi ve yaptığı açıklamalar sonucu bu kez ‘’Süresiz’’olarak Başkomutanlık yetkisini M.Kamal’e vermiştir.
Sakarya Zaferinin ardından Doğu ve Güney Cephesindeki askeri birlikler büyük bir gizlilik içinde (çoğunlukla geceleri, kağnı arabalarının tekerlek sesi duyulmasın diye keçe ile sarılması, askerlerin postal sesi çıkarmamaları için ya çıplak ayaklarla yürütülmesi veya ayaklarına keçe bağlamaları, boş kalan askeri çadırların terk edildiği anlaşılmasın diye yemek saatlerinde bölgede ateş yakılması, nöbetçi bırakılan askerler tarafından günde 5 kez ezan okunması, Ankara’dan bütün yabancı basın mensuplarının çıkarılması, dışarıya bilgi sızmasını engellemek için TBMM üyelerine bile haber verilmemesi, telefon ve telgraf hatlarının kontrol altına alınması, Konya’da yüksek rütbeli subaylar arasında yapılacak bir futbol turnuvası için M.Kamal’in Ankara’dan ayrıldığının duyurulması ve 21 Ağustos’ta Çankaya’da Çay Ziyafeti verileceğinin ilanı vs…) Batı Cephesi’ne kaydırılmıştı. Tarihi olayları olayın gerçekleştiği zamanın şartlarına göre değerlendirmek temel prensiptir. İşin zorluğunu kavramak için Doğu Cephesinden kuş uçuşu Batı Cephesi yaklaşık 1.200 km dir. İstanbul’dan başlayan demir yolu Ankara’da bitiyordu. İnebolu’dan Ankara’ya yürüme mesafe bir hafta idi. Bu kağnı arabası ile silah taşımaya geldiği zaman gidiş-dönüş bir ayın üzerine çıkıyordu. Eskişehir’den hareket eden tren Ankara’ya 22 saatte ulaşıyordu. İşte bu nedenlerle M.Kamal ‘’Taarruz için tüm hazırlıkları yapmadan taarruz edemem. Ben Taarruz ettiğim zaman 15 gün içinde İzmir’e ulaşırım’’ diyordu. Zira Anadolu insanının 3-4 yıl daha mücadele edecek ne maddi ne de manevi gücü kalmıştı.
Bir yıl boyunca son derece gizli yürütülen hazırlıklar, zaman zaman İstanbul’da ki işgal güçleri olan İtalyan ve Fransız subaylara verilen rüşvetler ile Anadolu’ya silah kaçırılmasının sağlanması, Sovyet Rusya’dan yardım ve satın alma, Türk insanının el tezgâhlarında üretmesi şeklinde silah ihtiyacı büyük ölçüde giderilmiş ve cephaneler Batı Cephesine ulaştırılmıştır. Makineli tüfeklerin iki dakikalık atışı için bir sandık dolusu mermi gerektiği dikkate alınırsa durum daha iyi anlaşılır.
BÜYÜK TAARRUZ VE DUMLUPINAR (BAŞKOMUTANLIK) SAVAŞI:
25 Ağustos 1922’de M.Kamal 1.Ordu savaş karargahına vardığı zaman Anadolu’nun dış dünya ile bütün iletişimi kesildi. 26 Ağustos sabahı, saldırı için seçilen Kocatepe’de Başkomutan M.Kamal, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü ve 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa’lar toplanmıştı. Yani Türk ordusu bizzat cepheden yönetilecekti. Yunan ordusunun yönetimini elinde bulunduran General Hacianestis İzmir Limanında demirli bir savaş gemisinde, Yunan Kralı ise Atina’da idiler. Kemalettin Sami bulunuyordu. Sabah saat 5:30 da Türk topçusunun atışlarıyla başlayan taarruz sırasında Çiğiltepe’yi yarın saat içinde ele geçiremediği için 57.Tümen Komutanı Albay Reşat intihar ederken, Albay Kemalettin Sami 1700 m. yüksekliğindeki Erkmentepe’yi ele geçirmiş, Fahrettin Paşa komutasındaki süvari birliklerimiz ise bir gece öncesinden Yunan geri çekiliş yollarını kapamışlardı. 30 Ağustos’ta Yunan merkez kuvvetleri her taraftan kaçış ve geri çekilme yolları tutulmuş olduğundan Meydan Muharebesi’ne zorlanmış Başkomutan M.Kamal tarafından bizzat yönetildiği için bu savaşa İsmet Paşa’nın önerisi ile ‘’Başkomutanlık Meydan Muharebesi’’adı verilmiş ve bir ölçüde bu zaferde başka komutanlarında hak iddiasının önü kesilmiştir. Yunan Kuvvetlerinden 8000 civarında askerin savaş dışı bırakıldığı bu zaferin ardından M.Kamal meşhur ‘’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!’’ emrini vermiş, 2/3Eylül’de Murat Dağından Banaz Ovasına inen Yunan ordusu Başkomutanı General Trikoupis ve Dighenis bir Türk Yüzbaşısı tarafından 500 subay ve 5000 askeri ile teslim alınmıştır. Yüzlerce Makineli tüfek, 12 sahra topu Türklerin eline geçmişti.
Türk ordusu ve Milletinin bu beklenmedik süratteki zaferi karşısında İtilaf devletleri şaşkına dönerek, ateşkes isteğinde bulunmuşlar, Anadolu’da topyekûn bir Yunan mağlubiyeti olduğu, Ateskesin ancak Trakya için olabileceği, 1914 sınırları esas alınarak bir anlaşma yapıla bileceği Türkler tarafından bildirilmiştir.
Bir Ağustos ayında kazanılan Malazgirt Meydan Muharebesi ile başlayan biz Türklerin Anadolu tarihimiz, yine bin yıl sonra yeni bir Ağustos ayı zaferi ile sürmektedir. 1919 da başlayan Anadolu’yu elde tutma mücadelemiz 1922 Ağustos’u itibarı ile bize 13.000 şehit, 35.000 yaralıya, Yunanlılara ise ‘’Büyük Anadolu Felaketi’’ 35.000 esir dahil 70.000’i aşkın kayba yol açmıştır. 8 Temmuz1920’de Bursa’nın işgali üzerine Meclis kürsüsünün üzerine örtülen siyah örtü, 10 Eylül 1922 de Bursa’nın geri alınmasının ardından kaldırılırken adeta matem ve yas ifadesi olan siyah örtü Türk Milleti ve Devleti’nin üzerinden de kaldırılmış oldu.
Allâh Te-âlâ, bu Milletin Meclis Kürsüsünün üzerine bir daha siyah örtü örttürmesin. (Âmîn)
Nokta Gençlik ve Eğitim Merkezi’mizin hedefi kurumumuzda eğitim gören her gencimizin kabiliyet ve isteğine göre İslam’a ve vatana hizmet edebilecek bir alanda istihdamını sağlamak…
Tarih Öğretmeni
Abdullah ALİM