Size bir telefon kadar yakınız
0850 303 20 71 (Dahili 7)
0212 437 17 15
Dil Seçin
tr

Dava Erlerinden Kesitler “Ahmet Hüsrev ALTINBAŞAK”

11.08.2018
Dava Erlerinden Kesitler  “Ahmet Hüsrev ALTINBAŞAK”

DAVA ERLERİNDEN KESİTLER

“AHMET HÜSREV ALTINBAŞAK”

 

                Kısaca Hayatı…

1899 yılında Isparta’nın Senirce Köyü’nde dünyaya geldi. “Yeşil Sarıklılar” namıyla bilinen ve Isparta eşrafından olan baba tarafının şeceresi Hazreti Ebâbekr Radıyallâhu Te-âlâ Anh’a dayanmaktadır. Babası Osmanlı Devleti’nin son dönem Isparta valilerinden Hacı Edhem Bey’in torunu Mehmet Bey’dir.  Annesi Aişe Hanım ise Hazreti Hüseyin Radıyallâhu Te-âlâ Anh soyundan gelen Seyyid bir ailedendir.

Henüz idadiyi bitirmeden askere alınan Ahmet Hüsrev Efendi, İstiklal Harbi’ne teğmen rütbesiyle katıldı. Batı Cephesi’nin Yunanlılarla yapılan çetin muharebeleri esnasında Manisa civarında esir düştü. Bir buçuk yıllık esaret hayatından sonra memleketine dönen Ahmet Hüsrev Efendi 1931 yılında Barla’ya gelen Bediüzzaman Said Nûrsi Hazretlerini gördüğü bir rüya üzerine ziyarete gider. Hüsrev Efendi bu tarihten itibaren Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi olarak Hizmet-i Nûriye’de üstadın hem istişare hem yardımcısı ve hizmetinin en önemli rüknü olarak yerini aldı.

 

                Hüsrev Efendiler

Üstad, Risale-i Nûr hizmetinde temayüz eden Hüsrev Efendiyi bizlere tanıtırken memleket çapındaki Nûr medresesinde onu talebelerinin önüne bir mikyas olarak koyuyor ve onlara Hüsrev Efendinin adı ve ölçüsü ile iltifat ediyordu. Mesela merhum Hasan Feyzi Ağabey üstadı için “Denizli’nin Hüsrev’i”  olmuştu. Aydın ve havalisinin Hüsrev’i Ahmet Feyzi Efendi idi. Kastamonu’daki hizmetleriyle Üstad hazretlerini memnun eden Mehmet Feyzi Efendi de onun için bir “Küçük Hüsrev” idi. O bu unvanı iftiharla taşıyor, yazdığı mektupları “Küçük Hüsrev Mehmet Feyzi” imzasıyla bitiriyordu. İnebolulu Nazif Çelebi’nin unvanı “İnebolu Hüsrev’i” iken İnebolu’nun unvanı ise “İkinci Isparta” idi. Keza Isparta’nın Kâtip Osman’ı ikinci bir Hüsrev’dir.

 

                Küçücük Bir Hüsrev 

Afyon Emirdağ’da ve hayatının son senelerinde üstadın hizmetkârlığını ve şoförlüğünü yapmış olan Ceylan Ağabey ise üstadın nazarında “Küçücük bir Hüsrev” idi. Tahir ise Üstad için tam bir Hüsrev’dir. Üstad Hüsrev Efendinin Risale-i Nûr hizmetindeki mevkiini ve talebeleri nezdindeki mümtaz makamını görenlerin bu hali sarsmak için dessas planlar tertip eden karanlık mihrakların oyunlarına gelmemesi için talebelerini şöyle ikaz ediyordu; “Gizli düşmanlarımız iki planı takip ediyorlar. Birisi beni ihanetlerle çürütmek, ikincisi mabeynimize bir soğukluk vermektir. Başta Hüsrev aleyhinde bir tenkit ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır. Ben size ilan ederim ki Hüsrev’in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünkü şimdi onun aleyhinde bulunmak doğrudan doğruya Risale-i Nûr aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azim hıyanettir” Bediüzzaman Hazretleri’nin bu ifadeleri, herkes hakkında söylenebilecek basit iltifat cümleleri değildir. Zira Üstad Nûr’a hizmetleri geçen birçok büyüğümüze iltifatlarla teveccüh ederek hizmetlerini takdir ederken hiçbiri hakkında bu derecede ifadelerde bulunmamıştır.

 

                Gücenmemek Elzemdir 

Hiçbir ağabey hakkında bizlere Hüsrev Efendi gibi bir Nûr kahramanından, “benim yerimde ve Nûr-u şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından hiç bir cihetle gücenmemek elzemdir” benzeri ikazda bulunmamış Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerinde adından en çok bahsettiği talebesi Ahmet Hüsrev Efendi’dir.  Bediüzzaman Hazretlerinin hem talebesi hem kendisinden sonra hizmetini devam ettiren bir dava kardeşi olarak son asırda yapılan büyük tahribatlarda ehli imanın mukaddes değerlerini kurtarma, sahip çıkma ve o yangını muvaffakiyetle söndürme gayretinde bir himmet seferberliğinin ön saflarında büyük fedakârlıklar ve hizmetler yapmış, çileler çekmiş bir İslâm kahramanıdır. Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri Hüsrev Efendiyi en yakın dava kardeşi, hizmette omuzdaşı, kendisinden sonra davasını temsil edecek bir hayr-ul halefi olarak kabul ve takdim etmiştir. Asr-ı Saadetten bu yana hiç kimseye nasip olmayan “Mucizeli Kur’an” (Hayrat Yayınları tarafından basılan Hüsrev Hattı ile yazılmış Kur’ân-ı Kerîm’lerde bazı kelimeler renklendirilmiş olarak gösterilmektedir. Aynı zamanda Tevafuklu Kur’ân adıyla da bilinir) için Hüsrev’e yaz emri geldi. Biz Ahmet Hüsrev’le bir cesette ruh gibiyiz vekil-i mutlâk’ım dır demiştir.

 

                Üstad Bediüzzaman Hazretleri Hüsrev Efendiyi Şöyle Tanıtıyor

“Ben dava eder ve ispat ederim ki bu soğukta soğuk muamele gören vücutça hastalıklı bulunan Hüsrev, ümmetin manevi büyük bir kahramanı ve bu vatanın bir halaskârıdır. Bu millet onun ile iftihar edecek bir halis fedakârıdır ve sırr-ı ihlasa tam mazhar olduğundan benlik ve riyakârlık ve şöhretperestlik bulunmaması cihetiyle çok hizmet-i vataniye ve millîyesinden bir ikisini beyan etmek zamanı geldi. Bu zat müstesna ve şirin kalemiyle Nûrlardan altı yüz risaleye yakın yazmış ve vatanın her tarafına neşrederek terör perdesi altında dehşetli ifsada çalışan zihniyeti kırdı ve tecavüzünü durdurdu ve bu mübarek vatanı ve bu kahraman milleti o zehirden kurtarmak için tesirli tiryakları her tarafa yetiştirdi. Gençleri ve nesl-i atiyi büyük bir tehlikeden kurtarmaya vesile oldu. Şimdi Hüsrev gibi bir Nûr kahramanı size ihsan edildi. Ben şimdiye kadar Hüsrev’i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizliyordum. Hem ben hem o, daha gizlemek değil diyerek, onu bizlere tekrar tekrar tanıtırken, onun aleyhinde bulunmayı Risale-i Nûr’un ve kendisinin aleyhinde bulunmakla eşdeğerde tutuyor. Bir kısım talebelerini gizli düşmanların planlarına aldanarak ihanet tuzağına düşmek ihtimaline karşı ikaz ediyordu. Hüsrev Efendi, Nûr hizmetinin ilk günlerinden, üstadın dar-ı bekaya irtihaline kadar ve onun sonrasında son nefesine dek bu hizmetin her safhasında, her mahkemesinde bulunmuş, çilesini çekmiş, mümtaz insanların en başında gelmektedir. Bu yüzdendir ki umum Nûr talebeleri içinde Risale-i Nûr Külliyatı’nda en çok ismi geçen Hüsrev Efendi’dir.

 

                Nûr Risalelerin Yolculuğu 

Bediüzzaman Hazretleri, sürgünden sürgüne sürüklendiği ve gözaltında tutulduğu yerlerde telif ettiği Nûr risalelerini Isparta’da bulunan Hüsrev Efendi’ye gönderiyordu. Eserler Hüsrev Efendi’nin başkanlığında Nûr talebeleri tarafından hem elle yazmak suretiyle hem de teksir makinesiyle çoğaltılarak Anadolu’nun her köşesine sevk ediliyordu. Nûr talebelerinin yazdıkları mektuplar da onun vasıtasıyla Üstad’a ulaştırılıyor, çoğu kez üstadın arzusuna göre cevaplarını kendisi yazıyordu. Üstad bu vesile ile kendisine “Risale-i Nûr’un Kahramanı” unvanını verdiği Hüsrev Efendi’nin Nûr hizmetinin koordinasyonu noktasındaki bu vazifesini şöyle anlatır; “Hüsrev’i tashihte risalelerdeki yazım hatalarını düzeltme işinde ve tevzide, risalelerin dağılmasında ve tedbirde, hizmetin idaresinde ve muhaberede haberleşmede ve Nûrların neşir ve yetiştirmesinde tebrik ve muvaffakıyetine dua ederiz. Bu ehemmiyetli vazifelerle beraber yine o şirin ve parlak kaleminin yazılarını çok nüshalarda görüyoruz. Hüsrev’in daima isabetli ve faydalı ve çok yüksek fikri her vakit Kur’an hizmetinde kıymettardır.”

 

Bediüzzaman Hazretleri, “Hüsrev münasip görmediği kısmı tadil, tebdil, ıslah edebilir” diyerek eserlerine müdahale etme salahiyetini dahi Hüsrev Efendi’ye vererek onun Risale-i Nûr hizmetindeki hayati mevkiini bizlere göstermiştir. Emirdağ’da zehirlendiği zaman Hüsrev Efendi’nin onun bedeline ölmek istediğini ifade eden mektubuna verdiği şu cevapla Hüsrev Efendi’nin Nûr hizmetinde ne kadar mühim bir mevkii olduğunu ve aralarında ne kadar yüksek fedakârlık ve muhabbet duygularıyla yaşadıklarını gösteriyordu; “Risale-i Nûr’un Kahramanı Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak, samimi ve ciddi istiyor. Ben de telif eser yazma zamanı değil, neşir çoğaltıp yayma zamanıdır. Senin yazın benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faydalı ise hayatın dahi Hizmet-i Nûriye’de benim bu azaplı hayatımdan o derece faydalıdır. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size verirdim.”

 

Üstad, Hüsrev Efendi üzerinde kırk sene çalışarak Kur’ân-ı Kerîm’i dokuz defa yazdı. O ayrıca kaleminden Nûrlar saçan yorulmaz bir Risale-i Nûr kâtibiydi. Hüsrev Efendi için ciltler dolusu yazı yazsak yine bitiremeyiz. Üstad Ahmet Hüsrev Efendi, Eskişehir 1935, Denizli 1944, Afyon 1948, Isparta 1960, Eskişehir 1971 tevkif ve mahkemeleri ile Bursa, Bergama, İzmir ve Buca ceza evlerinde yedi yıl hapis yattı. Gönüller Sultanı Ahmet Hüsrev üstadımız 20 Ağustos 1977 yılında İstanbul’da vefat etti. Allâh Celle Celâluhû rahmet eylesin.

Nokta Gençlik ve Eğitim Merkezi’mizin hedefi kurumumuzda eğitim gören her gencimizin kabiliyet ve isteğine göre İslam’a ve vatana hizmet edebilecek bir alanda istihdamını sağlamak…

 

HÜSAMETTİN ERTEM