
FUAT SEZGİN HOCAYI YENİ NESİLLER KENDİLERİNE ROL MODEL ALMALI
Yakın zamanda kaybettiğimiz Dünyanın hürmet ettiği ilim adamımız Fuat Sezgin arkasında büyük bir ilmî miras bırakmıştır. Onun eserleri arasında en dikkat çekeni, kısaca GAS diye bilinen ve ilk cildi 1967 yılında yayımlanmaya başlanan Arap-İslâm Bilim Tarihi adlı eseridir
Böylelikle onun, bu eseriyle, modern/post-modern paradigmanın ürettiği pozitivist anlayışla Türkiye’de de sıkça dillendirilen “Müslümanların bilime katkılarının olmadığı” önyargısını yıkmış olmasıdır. Zira ona göre Müslümanlar diğer kültür havzalarından edindikleri bilimsel tecrübeleri, çok daha geliştirmiş, bunlara ilave olarak yeni bilimsel veriler üretmiş ve keşifler yapmışlardır.
Onun en önemli özelliği, modern-post modern bilim paradigması içindeki Müslümanların “bilim üretmedikleri/üretemeyecekleri” yaftasını, tarihi kayıtlar, somut örnekler üzerinden kıran ve üstelik bunu 40 yıl görev yaptığı Frankfurt Goethe Enstitüsü vasıtasıyla bütün dünyaya ilan eden örnek bir bilim insanı olmasıdır. “Karanlık çağ” olarak adlandırılan dönemin aslında Müslümanlar açısından “aydınlık çağ” olduğunu, ortaya koyduğu bilimsel keşiflerle somutlaştıran ve böylece İslam’ın ve Anadolu’nun medeniyet perspektifini dünyaya yansıtan az sayıdaki İslam bilimcilerimizden biridir.
Aslında o dünyada da nesilleri tükenmekte olan çok dilli bir filolog-lenguisttir. Matematik, coğrafya, tarih, bilim tarihi gibi ilimlerle İslami ilimleri mezcetmiş, “multi-disipliner” bir alimdir. Gösterişli panel, sempozyum ve toplantılardan, şan-şöhret gibi emellerden uzak, (kendi ifadesiyle) çantasında getirdiği küçük bir peynir-ekmeği 40 yıl süreyle öğle yemeği olarak yemiş ve dolayısıyla dünya nimetlerinden feragat ederek kendisini ilme adamış gerçek bir “zahit”tir. Vaktini hemen hiç zayi etmeyip tam bir vakit disipliniyle bereketli çalışmalara imza atmış bir “ibnü’l-vakt”, metodik düşünceyi öncelemiş bir bilim adamıdır. 1960 darbesi sonrası zorunlu olarak Batı’da/Almanya’da yaşamış, ancak “Batılı” olmamış, kimliğinden, kişiliğinden taviz vermemiş, devşirilememiş, bu özellikleriyle de Batı’da bilim tarihi gibi pozitivizmin alabildiğine öne çıktığı bir sahada İslam bilim tarihi konusunda çığır açabilmiş bir “oksidentalist” ve her daim “ayrılmak zorunda bırakıldığı” ülkesine katkıyı öncelemiş milli duruşlu bir vatanperverdir. Müslümanların geri kalmışlığını içine sindirememiş, dolayısıyla mesaisini Müslümanlara bilimsel başarılarla dolu mazisini, medeniyetini yeniden inşa etme azmi, kararlılığı aşılamaya, “kökü mazide olan ati” perspektifini çalışmalarıyla hayata geçirmeye adamış bir “öncü-ufuk insanı”dır. Ama aynı zamanda (propagandasını yapmasa da) haksızlığın karşısında duran, mazlumların yanında yer alan, onların dertleriyle hemdert olan, duyarlı, şuurlu bir “dava adamı”dır. Nitekim Almanya’da kendisine tevdi edilen “yazarlar ödülü”nü, Filistin karşıtı tutumlarıyla öne çıkan Yahudi cemaatinin başkanının da ödüle ortak gösterilmesinden dolayı reddetmesi bunu gösterir.
Bütün bu yönleriyle Fuat Sezgin, arzulanan, aslında olması gereken, küllenmiş/tozlanmış medeniyet değerlerimizin küllerini temizleyip onları gösterirken, duruşu ve yumuşak (ama kararlı) üslûbuyla kendi evlatlarına özgüven aşılayıp “sen de başarabilirsin” diyen “yeni Türkiye perspektifi”nin bir prototipi olsa gerektir.
Fuat Sezgin’in başarısının en önemli sırlarından biri, iyi bir aklî melekeye-zekâya sahip olmasının yanı sıra ilim yolunda engelleri aşmadaki gayretidir. Bilimi “bilinmek” niyetiyle değil, “bilmek, hayatında uygulamak/amel etmek ve komplekssiz olarak öğretmek” için öğrenmesidir.
Hazreti Ali’nin “bilgi-ilim nedir?” sorusuna verdiği cevaptaki “Bilgi-ilim, nereden (hoca-kurum-asıl kaynak), nerede (mekân-çevre-ortam) ve nereye (gaye-hedef-şahsiyet-ontolojik bağ) bilgisinin bir araya getirilmesidir” cevabında olduğu gibi, Fuat Sezgin de ilmi yolculuğunda bu sorulara cevap aramıştır. Burada belki onun için “nasıl” sorusunu da ilave edebiliriz ki bu, bilim-ilim için gerekli olan “acaba” sorusunu beraberinde getirir. Batı’daki şüphecilik (septisizm) tuzağına düşmeden, ilmi kariyerinin her basamağında bu acaba sorusunu sormuştur. Goethe Üniversitesi’ndeki bilimsel ortamın da bu konuda ona yardımcı olduğu söyleyebiliriz. Bütün bunlar uzun bir vakti, sabrı ve istikrarı gerektirdiği gibi, hemen bütün karizmatik âlim-bilim adamı-düşünürde olduğu gibi, hayatını adadığı merkezî bir konuya “mesele”ye sahip olmayı da gerektirir. Sezgin “bilimlerin temeli, İslâm bilimleridir” tezinin etrafında döner. Bu zor ve meşakkatli yolculuğun da (kendi ifadesiyle) ancak “dünya zevklerinden feragat ederek sabr-ı cemîl” ile ilme adanışla olacağı açıktır.
Onun başarısının sırlarından bir diğeri de kariyerinin başında Helmut Ritter ve M. Hamidullah gibi hocalarla tanışıklığıdır. Eskilerin deyişiyle, bu bize klasik kitaplarda “sohbet-i üstâz” diye nitelenen ve ilmin aslında sadece kitaplardan alınan ve sözlü olarak aktarılan bilgiyi değil, belki de daha önemlisi, hal-tarz/tutumlar, gözlem, araştırmayı da de içine aldığını gösterir. Eskilerin “rıhle” diye tavsif ettikleri ve çığır aşmış her bir bilim insanının hayatında gördüğümüz ilmi seyahatler ve bu esnadaki ilmi temaslar da bu meyanda öne çıkar. Fuat Sezgin’in ilmi yolculuğunun Almanya bölümünde de bu seyahatleri görüyoruz. Nitekim Alman Kültür Bakanlığı’nın hocaya bu seyahatleri için imkân sunduğundan bahsedilir. Yine özellikle GAS adlı eseriyle Faysal Ödülü’nü kazanmasından sonra, Kuveyt başta olmak üzere bazı Arap ülkelerinin desteğiyle kurulan vakfının ve enstitüsünün (Arap-İslam Bilimlerinin Tarihi Enstitüsü) maddi imkânları da artmış, bu durum çalışmalarında ivmeye yol açmıştır.
Fuat Sezgin’in bir diğer başarı sırrı da daha küçük yaşlarda babası Doğubeyazıt eski müftüsü Mirza Mehmet Efendi’den kazandığı gramer-filoloji bilgisi ve yine hocası Ritter’in kazandırdığı dil öğrenme aşkıdır. Nitekim kendisi (bir kısmı okuyup anlama düzeyinde) çok sayıda dili biliyordu. Bu olgu, meşhur oryantalistler başta olmak üzere dünyada çığır açmış hemen her bir sosyal bilimci, âlim ve bilim insanının hayatında gördüğümüz, ancak Türkiye akademyasında genelde eksikliğini duyduğumuz bir olgudur. Hatta oryantalistler, Kur’an ve hadisler başta olmak üzere İslam kaynaklarına dair önemli teorilerini genelde “filolojik tahliller” üzerinden geliştirmişlerdir.
Bu meyanda ayrıca, “ilm-i siyaset” sahibi olmakla beraber günlük politikadan, polemik ve demogojiden uzak, mütevazı bilim adamı kişiliği de Fuat Sezgin’in başarısındaki önemli etkenlerden biri olsa gerektir.
Fuat Sezgin’in ardından, onu övücü sözlerle anlatmanın ötesine geçecek adımlara ihtiyaç duyulduğunu, bu meyanda da “yeni Fuat Sezginler” yetiştirme adımlarını atıp bu yönde tohumlar ekmenin önemini vurgulamak gerekir. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın “2019’u ‘Fuat Sezgin İslâm Bilim Tarihi yılı’ ilan edeceğiz” açıklaması, bu açıdan büyük bir umut ışığı, motivasyon vesilesi olacaktır.
Nokta Gençlik ve Eğitim Merkezi’mizin hedefi kurumumuzda eğitim gören her gencimizin kabiliyet ve isteğine göre İslam’a ve vatana hizmet edebilecek bir alanda istihdamını sağlamak…
FEHMİ DEMİRBAĞ